Çocuklarda birçok üzüntüye rastlamak mümkün: kanayan bir diz, oynamak istemeyen bir arkadaş, ölmüş bir köpek, boşanan anne-baba
vb. Ebeveyn olarak, çocuğunuzu her türlü üzüntüden korumak istersiniz, ancak üzüntüsüz bir hayat mümkün değildir. Üzüntü; duygu boşalımı, vazgeçme zorunluluğu, isteklerin ve arzuların gerçekleşemediği duygusal bir hayal kırıklığıdır.
Çocuk ilk ağlayarak annesi ile iletişim kurar. Anne, ağlama şeklinden çocuğun ihtiyacını anlar. Çocuk konuşmayı öğrendiğinde isteklerini ve ihtiyaçlarını dile döker. Ama minik bir çocuğun kelime dağarcığı, üzüntü gibi zor duyguyu anlatmaya yetmez. Dört, beş yaşlarına kadar çocuklar üzüntünün ağlamakla eş anlamda olduğunu düşünürler. Ağlamanın sebebini duygudan kaynaklı olduğunu henüz bilmezler. Ebeveynler çocuklarının yaşadığı duyguları tanımlayarak yardımcı olabilirler.
Çocukların düşünme şekli yetişkinlerden çok farklıdır. Özellikle çok küçük çocukların duyguları siyah-beyazdır, yani ya mutludur ya da üzgün ve bu iki duygu birbirini hızla takip eder. Bu nedenle biraz önce ağlayan bir çocuk, beş dakika sonra kahkaha atabilir. Çocukların, yetişkinlerden önemli bir farkı ise, üzüntü gibi duygularla baş etme stratejisine sahip olmayışıdır. Yetişkinler, büyük üzüntülerde bile her şeyin yoluna gireceğini düşünebilirler.
Çocuklar henüz yeterli kelimelere ve mantıksal düşünme yetisine sahip olmadıkları için üzüntülerini başka şekilde giderirler. Bir ve üç yaş arası çocuklar üzüldükleri zaman daha çok korunmak isterler. Bunu fiziksel yakınlık, bağımlı ve yapışık davranışlarla gösterebilirler. Bazen çocuklardaki öfkeli davranışlarında asıl sebebi üzüntüdür.
Çocukların yetişkinler tarafından yatıştırılmaya ihtiyacı vardır ancak bunu doğru şekilde yapmak gerekir. Çocuk üzgünken ya da acı çekerken biran evel dikkatini başka yere çekmek yanlıştır. Çocuğa duygularını yansıtması için imkan vermek gerekir. Çocuğu yatıştırmak, esasen çocuğa üzüntü ve kayıplarla baş etmeyi öğretmektir.